Yerli rap sahnesinin dikkat çeken isimlerinden Gramafonia’yla başarılı albümü Global Bando vesilesiyle bir araya geldik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Rap dünyasının yükselen ismi Gramafonia “Global bir distopyada çok sesli bir bando” olarak nitelediği yeni albümü Global Bando rap dinleyicisi olmayan kulakları bile sarıp yakalayacak cinsten bir albüm. Sert olabilecek şarkıları bu albümde öyle dingin, öyle sakin halleriyle dinliyorsunuz ki, hem sözler hem besteler içinize işliyor. Bir yandan duygusal, bir yandan zihninizi açan yerlerle karşılaşıyorsunuz bu albümde. Tümseklerle dolu bir yolda gitmek gibi, ne zaman tümseğe çarpacağınızı bilmiyorsunuz. Gramafonia, 8 şarkıdan oluşan albümündeki eserleri genelikle kısa tutmuş. Gramafonia’nın albümü GRGDN Music ve Tamar Records etiketiyle yayınlandı. Parçası olduğu pek çok toplama albümle ve geçtiğimiz yıl çıkardığı “Asparagas” isimli teklisiyle adını duyuran Gramafonia, asıl adıyla Önder Kılınç, 2012 yılında “Diren Müzik” adlı toplama albümünde yaptığı “Yeşil Sermaye” şarkısıyla İstanbul sahneleriyle tanışmıştı. Yeteneki MC’yi Dergy sayfalarına konuk ettik.
“Oluru Yok” haricinde şarkılar bilindik sürelerine göre oldukça kısa. Bunu “hızlı tüketime bir tepki” olarak açıklıyorsunuz. Enformasyon çağı da hızlı, yeni bir şarkının yayınlanması da hızlı, hatta ülkemizde gündemin değişme süreci de çok hızlı… Tüm bunların içinde bunalıyor olduğunuz için mi böyle bir yönteme başvurdunuz, biraz açar mısınız?
Evet hızlı tüketim çağındayız ve bu sebepten dolayı deformasyon kaçınılmaz. Bizler üreticiyiz ve ürettiğimiz eserin değer görmesini isteriz haliyle ve geçmişten bugüne baktığımızda insanların her şeyi çok çabuk tükettiği gibi üretilen müziğin de çok çabuk tüketildiğini düşünüyorum, albüm dinleme yetisi gerek duyum eşiğinin azaldığını görmekteyim ve bu sebepten dolayı albümü parça parça yayınlamaktansa parça bütünlük ilişkisini bozmadan ve insanları sıkmadan dinleyebileceği bir forma bürümek istedim. Çok riskli bir stratejiydi ve beni bazı noktalarda kısıtladı ama gelen yorumlara bakıldığında albümün gerçekten dinlendiği ve anlaşıldığını gördüm. Dinleyiciyle ortak bir paydada buluşmuş olduk.
Global Bando’nun genel anlamda dinlendirici, sakinleştirici melodileriyle rahatlattığını; karanlık, vurucu, anlamlı sözleriyle de soru işaretleri yarattığını söyleyebiliriz. Sizin için nasıl bir anlamı var Global Bando’nun? Fikirler, sözlerin yazılması, kayıt süreci ile birlikte bitmesi ne kadar zaman aldı?
Bir kaos ortamı içerisindeyiz ve bundan etkilenmem tabii ki kaçınılmaz. Sürekli sertliğin, eşitsizliğin ve yok sayılmanın bermuda şeytan üçgeninde debelenirken dinleyiciye bir detoks etkisi yaratmak istedim ve bu sebepten dolayı lo-fi, chill ve smooth soundları daha ruhani gelebilecek vokal tonlamalarıyla, söylemlerimi sakınmadan ve gerçekçilikten kaçmadan sentezlemek istedim. Böylece verdiğim mesaj algılanırken, dinleyicinin ruhunu dinlendirebilecek bir albüm oluştu. Kayıtlar pandemi sürecinde ilk kapanmadan 2 hafta önce tamamlandı. Albümü pandemi sürecinde yazdım, gerek bu süreçteki ruh halimi ve gerek toplumsal olarak insanların bu süreçteki ruh halini gözlemleyerek tasarladım ama teknik işlemleri 5 ay kadar bir süreç içerisinde olgunlaştı ve albümü dinleyiciye ulaştırdık.
Alt tabakaya, direnişe ve sisteme kafayı taktığınızı belirtmişsiniz. Üzerinde yaşadığımız topraklar ne yazık ki özgür değil. Yazdıkları sözleri gidip hesap veren müzisyenler var. Sesimiz her geçen gün daha da az çıkıyor. Müziğinizle değişim yaratabileceğinizi, bir farkındalık oluşturabileceğinizi düşünüyor musunuz?
İçinde bulunduğumuz toplum ve bizi yönetenler sansürü burnumuzun dibine kadar getirmiş vaziyette. Tabii ki bunu inkar edemem ve susamam çünkü savunduğum kültürün kökleri direnişten, alt tabakadan ve yanlış yönetilen sisteme bir tepki olarak doğmaktadır. Bu sebepten ötürü hiphop kültürünün prensiplerini hayatına uyarlayan bi MC olarak bizler, birer elçiyiz. Müzik bizim insanlarla iletişim aracımız ve bizler bu tarz çarpıklıklara sessiz kalmamalıyız. Nasıl ki Public Enemy ve KRS One gibi isimler, öncülerimiz hala sisteme karşı olan mücadelesini sürdürüyorsa biz de birer elçi olarak elimizden geleni yapmalı ve savunduğumuz kültürü doğru temsil etmeliyiz.
Her şehrin size farklı bir perspektif kattığını söylüyorsunuz. Bugüne kadar bulunduğunuz şehirler içinde müzikal anlamda sizi dönüştürdüğünü düşündüğünüz şehir hangisi oldu?
Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Adana ve mahalle kültüründen gelmekteyim. Bu kültürle yaşayan insanlar daha paylaşımcı ve empati yeteneği güçlü insanlardır. İnsan ilişkilerinde samimiyet ve maneviyat daha baskındır. Ben bu öğretiyi gerek İstanbul gibi kozmopolit bir metropolde gerekse Ankara’da diplomasinin yoğun olduğu bir şehirde köklerime sadık kalarak, gerek müziğime ve gerekse insan ilişkilerime yansıtabildiğimi düşünüyorum. Dinamikleri ve yaşantısı hızlı olan İstanbul’da sahnelere çıktığımda öfkemi ve enerjimi ateşlerken, Ankara’da bir müzisyenin belki de sahip olması gereken “susma olgusunu” geliştirebildim ve müzikle bir bütün olmayı benimsedim. Bu konuda iki farklı şehir bana çok ilham verdi. “İstanbul” şarkısında ve albüm genelinde slogan haline gelen müzik çalsın olgusunu vurgulamak istedim çünkü müzik bir bütündür ve bazen vokalin ön planda olduğu bir müzik türünde bile solo müzikal melodilerin de söz kadar güçlü hissettirebileceğini benimsetmek istedim.
“METALAŞTIRILMIŞ POLİTİKALARDAN UZAK DURMA TARAFTARIYIM”
MC olmanızın yanı sıra DJ ve prodüktör kimliğiniz de var. Sizce iyi bir şarkı yazmanın geçer bir formülü var mı? Bir albümü yapılandırırken, “Evet bu dinlenir” diyerek mi ilerliyorsunuz? Şarkıların ne kadarı kurgulanıyor, ne kadarı tamamen ham duygulardan oluşuyor?
Global Bando’dan görüldüğü üzere popülist bir tavırla değil daha seçkin ve nitelikli dinleyicilere mesajımı ulaştırma tarafındayım. Ve bu beni sound bakımından daha seçici ve hassas ilerlediğim bir forma bürümekte. Herkesin dinleyebileceği bir müzik tarzını kendi kanaatimce samimi bulmuyorum. Zaten herkes tarafından yaptığım müziğin anlaşılamayacağının farkında ve bilincindeyim ama en azından farklı yaşamlara bir nebze de olsa dokunabileceğimi düşünüyorum. Bu tabii ki çok ince bir çizgi. Vizyondan ödün vermeyerek ve tektipleşmeyerek de başarıya ulaşılabilir. En nihayetinde dinleyiciye müzik yapıyoruz ama bunu yaparken samimiyetsiz söylemlerden de metalaştırılmış politikalardan da uzak durma taraftarıyım. Aslında ham duygulardan beslenip bunun verdiği ilhamla kurgulanıyor ve işin teknik kısmında (flowlar, rhymelar, tonlamalar) üzerinden geçilerek şarkı haline getiriliyor.
“Gramafonia” mahlası gromofondan geliyor diye tahmin ediyoruz, ama sizin için nasıl bir anlamı olduğunu sormak istiyoruz. Ne zaman karar verdiniz mahlasınıza, nasıl seçtiniz, ana fikri ne oldu sizin için?
Benim gerçek ismim Önder, 2002 yılından beri kendi ismimle müzik üretiyordum, ta ki 2012 yılında benim için büyük önem taşıyan “Diren Müzik” projesine kadar. O proje benim için dönüm noktasıydı, çünkü müzikal gelişimim için önemli bir projeydi ve yepyeni bir isimle yolculuğuma devam etmek istedim. Sadece benim için özel bir anlam barındıran ve insanların duyduklarında aklına sadece benim gelebileceğim bir isimle müzikal kariyerime devam etmek istedim. Bu tarz bir girişime hiç bir anlamı olmayan tamamen fonetiğinden yola çıktığım, kurmuş olduğum sanat kolektifi Robonima ismiyle de sürdürdüm. Eskiye olan bağlılığımdan dolayı ve genelde sample tabanlı müzikler ürettiğimden daha estetik bir hale getirerek herkesin bildiği gromofonun bir harfini değiştirerek Gramafonia haline getirdim. İnsanların duyduklarında eskiyi hatırlamasını isterken aynı zamanda benim için özel anlam taşımasını istedim, Gramafonia mahlasının hikayesi budur.
Bugüne kadar kendinizle ilgili en gurur duyduğunuz an nasıl bir andı? Bir sahneden inerken alkışlandığınız bir an mı mesela yoksa dinlerken çok beğendiğiniz bir şarkınız mıydı?
25 Ekim 2013 yılında 2/5bz’nin küratörlüğünde “Gözel Geceler #31 – Biraz Fikri Varsa Utanır” etkinliğine davet edilmiştim. Bu etkinlik Peyote’de Ethem Sarısülük Kütüphanesi’ne destek olmak için gerçekleşti. O zamanlar gezi dönemiydi, biber gazı kokusu sahneye kadar sızıyordu ama insanlar buna aldırmayarak “Yeşil Sermaye” adlı şarkımı benimle birlikte, bana eşlik ederek söylemişlerdi. Organizasyona tek MC olarak ben davet edilmiştim. Grup Ses Beats gibi, El Mahdy Jr. gibi önemli prodüktörlere sahnede eşlik etmiştim ve bir hafta sonra kütüphaneye destek olduğumuz haberi geldi. Bu beni gerçekten çok mutlu etmişti ve gururlandırmıştı, bu benim için sonsuza kadar özel bir anı olarak kalacak.
Müzik kariyerinize dönüp baktığınızda şu ana kadar yaptığınız veya yapmadığınız için pişmanlık duyduğunuz bir şey oldu mu? Geriye dönüp değiştirmek istediğiniz bir kararınız oldu mu mesela?
Yaklaşık 12 şarkıdan oluşan “Betonarme” adlı albümüm maalesef projeleri barındıran harddiskin yanmasıyla çöp oldu. Benim için çok önemli bir albümdü ve çok önemli prodüktörler bana eşlik etmişti. Hatta Ethnique Punch ile yaptığımız “Asparagas” şarkısı da o albümüm için yapılmıştı. Albümde kurtarabildiğim şarkılardan bir tanesiydi ve o prodüktör arkadaşlarıma çok mahcup hissetmiştim kendimi çünkü çok emek verildi ve geriye dönüp bunu değiştirmek isterdim.
KISA KISA
- En son izlediğim ve beni çok etkileyen film, Finding Forrester.
- Eğer mahlasım Gramafonia olmasaydı “Önder” olurdu.
- Çocukluğumda dinleye dinleye bozduğum kaset DJ Mahmut & Murat G. –”Garip Dünya” olmuştu.
- Dinleyicisi olarak gittiğim ve gözlerimi yerinden fırlatan konser, Flow Radyo’nun düzenlediği FreeFlow Festival’i için gelen hiphop efsanesi Big Daddy Kane konseriydi.
- Bana göre gelmiş geçmiş en iyi film müziği, Isaac Hayes – Shaft
- Keşke bu şarkıyı ben yapsaydım dediğim şarkı, The Roots – Sleep.